TARIKAT NEDIR - NEDEN TARIKAT
''Tarikat bir okuldur, nasılki zahiri ilimleri öğrenmek için bir Üniversiteye(Matamatik,Kimya,Tarih gibi derslere ve Öğretmenlere) ihtiyaç varsa,
Tarikat´tada böyle bir Öreticiye yani kamil bir Mürşide ihtiyaç vardır.
O seni bu uzun yolda doğruları telkin ederek sıratı müstekimde yürümeye sevk edecek.
Tarikat bir ağaca benzer, kökü şeriat, dalları Tarikat, yaprakları marifet, meyvesi ise Hakikatir.''
Tarikatı’nın Gayesi
Tarikatın amacı, amelde ( ibadetlerimizde) ihlası ( samimiyeti) kazanmak için Allah ( c.c) sevgisinin elde etmeye çalışmaktır. İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah ( c.c) rızası ( Allah-u Tealanın Zatı) için yapılmasıdır. Bu gayeye sadece sünnete uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir.
1- Ruhsat ve bid’at’lardan kaçınarak Şeriat-ı Muhammediyeye uymak.
2- Gaflet’i tamamıyla giderme
İşte Tarikat bu iki esastan ibarettir. Mürit gafleti kovarak ve şeriata uyarak başarılı olabilir. Bu yolun isteklisi açlık, tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda ve uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken ve topluk içerisindeyken kalbindeki düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler; böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar. Bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgarları etkileyemez.
Aksine felaket bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürid sünnete uyarak bütün mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (hilaf-ı evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz; dinin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya yapmadığı dini emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır.
Mürit gafleti gidermek için çaba sarfederek huzur alışkanlığı kazanmaya çalışır. Buna vukuf-i kalbi ( kalbin Allah’tan ( c.c) uyanık olması hali) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut her ikisi ile şiddetle kalbe yönelmeyle kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur ki gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz. Nakşibendi Tarikatı’nın büyükleri huzuru elde etmek için bu yola girmeyi isteyenlere uyulması gereken bazı kurallar koymuşlardır.
Tövbe ve Sekiz Şart bölümüne bakın
tarikatin kelime anlami yoldur.dini manada ise a giden yol demektir.tarikat ve tasavvuf anlam itibariyle ayri olsada gerçek anlamda birdir. .tabi öncelikle o tarikatin kuran ve sünnete mutabik olmasi sart.tarikat demek ayri bir din demek degildir.tarikat bir yetistirme okuludur.dini bir anayasadir.
Tasavuf olsun, tasavvufun içindeki yöntemler olsun,
bir amac degildir, ihlasi kazanmak için bir aractir..
Asil olan (seriatin)Kuran- sünnetin kendisidir. Yasamaktir..Insani Namazda ilerletmeyen bir tasavvuf anlayisi olabilir mi?
Elbette ki olmaz. Eger, Tasavvufi yöntemlerden yararlanarak
kuran ve sünneti yasarsaniz, imani bir zirve yapabilirsiniz..
Tasavvufun amaci Kuran ve sünneti yasatmaktir..
Mesela namazin hakikatine kavusturur.
Hem de, imani kurtaracak en alt seviyeden tutun da, en üst maximum seviyeye kadar.
Tasavvuf, kuyumcu dükkaninin yanindaki ,
oyuncakci dükkani degildir,
Kuyumcu dükkaninin önündeki kirmizi halilarla dösenmis korkuluklari çok süslü merdivenlerdir..
merdiven ve halili yol, insani o kuyumcu dükkanina götürür
ve manevi zenginlige kavusturur..
Dükkandan disari çikarak merdivenin basina gelen ve
bizim elimizden tutarak, merdivenleri çikmamiza yardim eden
ve (kuran-sünet) dükkaninin içine götüren kisi ise mürsidi kamildir.
Simdi mezhep imamlarinin görüslerine bakalim,Maliki mazhebi imami imami malik söyle buyuruyor,
”kim tasavvufun ögrettigi ahlak ve manevi hal ilmiyle yetinip fikih ögrenmese,dinden çikacak isler yapar,zindik olur.kimde fikihla yetinir ahlak ve manevi halleri ögreten tasavvuf ilmini ögrenmese büyük günahlari isler fasik olur.her iki ilmi ögrenen kimse gerçek Müslüman olur.”
Imam Safii ise söyle der,
“hem fakih ol hem mutasavvuf,sakin birisiyle yetinme.
Bu sana hak için bir nasihattir,dostum incinme.
Sadece fakih olanin kalbi kati olur.,tadamaz takvayi
Öbürüde cahil kalir,nasil yapar islahi.
Ayrica su mutasavvuflarin meclisleriden ne istifade ettin diye sorulunca
Imam Safii söyle cevap verir
en fazla su sözlerden istifade ettim”vakit bir kiliçtir,sen onu kesmesen o seni keser.yani sen vakitten istifade etmesen,o senin ömründen bir parça kesip atar.sen nefsini hayirlarla mesgul etmesen,o seni kötülüklerle mesgul eder.
Imam Hanefi“Ömrümün son iki yili Caferi sadika müntesib olmasaydim helak olmustum buyuruyor..”
Imami hanbel
“mutasavvuflar bildikleriyle amel ederek bize üstünlük sagladilar.bizler zahiri ilmi belki onlardan daha iyi biliriz ama onlar u taalayi bizlerden daha iyi tanimaktadir” ”buyurmustur
Bazi insanlar sunu sorarlar asri saadet döneminde tasavvuf,tarikat ve seyh varmiydi?
Evet seyh,mürsit,tarikat ve tasavvuf kelimeleri asri saadet döneminde yoktu.fakat bunlarla anlatilan her sey vardi.o devirde iman,ihlas,ibadet,amel,takva,edep,hizmet gibi dinin bütün emirlerinin üzerinde ayni derecede duruluyor ve gereyi yapiliyordu.zaten hepimizdende istenen bunlar degimli?ancak,zaman içinde ümmet belirli vazifeleri yerine getirdi,fakat bir çok ilahi emri ya ihmal yada terk etti.iste ihmal edilen bu vazifelerin basinda kalbe ait ilimler,edepler,hal ve ahlaklar geliyordu.namaz,hac,zekat,oruç ve kurban gibi zahirdeki ibadetlere sahip çikiliyor,fakat yakin,ihlas,husu,huzur,riza,zikir,sükür,sabir,teve kkül,tefekkür,murakabe gibi kalbe ait ibadet ve ahlaklar üzerinde pek durulmuyordu.
Yine Müslümanlar genellikle içki,kumar,hirsizlik,faiz,rüsvet,yalan, gibi görünen ve bedenle yapilan günahlardan uzak durmaya çalisiyordu.fakat çogunluk kibir,haset,benlik,gösteris,gaflet,asiri dünya sevgisi,,ölümü unutma,ilahi rahmetten ümidini kesme,halka bel baglama,esya ve varliga güvenme,tövbeyi terk,kader ve kazaya itiraz gibi kalple islenen ve görülmeyen büyük günahlara gerekli duyarliligi göstermiyorlardi.
iste gerçek sufiler ,rabbani alimler,kamil mürsitler bu eksikligi gidermek,Müslümanlari gafletten uyandirmak,disi gibi içinide güzellestirmek ve dini ihlasla bütünüyle yasamak için gayret ettiler.öncelikle kalbe yöneldiler,nefsin terbiyesi ile mesgul oldular,ilahi sevgiye ulasmanin yollarini aradilar.buna mani olan seyleri tespit ettiler.kalple arasina giren engelleri temizlediler.böylece güzel kullugun yolunu açtilar.
tasavvufun yöneldigi ilme,irfana hakikate,edebe,feyze,sevgiye ve hizmete en fazla alim olanlar muhtaçtir.çünkü alimin dini bizzat yasama yaninda onu teblig ve temsil etme görevide vardir.islam alimi kendisini degil hz. Peygamberi temsil eder,etmelidir.dinin zahiri ve Batini yönü ayni derecede önemlidir.din birinci derecede kalbe hitap eder,kalbin islahini ele alir ve her sey kalbe göre sekillenir,degerlenir,degerlendirilir.
tasavvufun yöneldigi ilim ve ahlak dinimizin her müminden istedigi ilim ve ahlaklardir.ümmetin bu ilim ve ahlaklari ögrenmesi ve yasamasi gerekir.bunu ögretecek ve o yolda örnek olacak ilk önce alimlerdir.alimin edebi ilminden fazla olmasa,faydasi az olur.edep,in boyasiyla boyanmaktir.edep,içi ve disiyla adami olmaktir.edep kalp,gönül,fikir,fiil,dil,ahlak ve bütün bir hayat ile efendimiz.s.a.v’e harfiyen uymaktir..
tasavvuf,bastan sona edep okuludur ve terbiye mektebidir.sevgi merkezi ve hizmet ocagidir.kuran ve sünnet edebinin kalbe islendigi,hayata naksedildigibir sanattir,yani insan mimarligidir.o sistemde kamil insan yetisir, dostlugu kazanilir,ilahi ask tadilir,insanin kalbi isletilir,ruhu terakki ettirilir,nefsi arindirilir,huyu güzellesir,kisaca insan meleklesir.iste böyle bir insan yeryüzünde yüce in halifesi ve sahidi olur.bu sifat önce alimlerde bulunmalidir.çünkü asil vazife onlarindir.
su nokta inkar edilemez bir gerçektir ki,insan usta bir marangozun yaninda staj görmeden bu meslegi ögrenemez.marangozlukla ilgili aletleri eline alip onlar gibi ustalikla kullanamaz.bunun için mutlaka usta bir marangozun yaninda çalismak ve mesleginin inceliklerini ögrenmek gerekir.terzilik ve diger sanatlarda ayni bunun gibidir.onlarinda araç ve gereçlerini kullanmak için ustasina ihtiyaç vardir.bundan dolayidirki tasavvufu anlatmak yetmez,yasamak lazimki içindeki lezzetin ve maneviyatin ne oldugu o zaman anlasilir.
Büyük müceddid imam rabbani söyle buyurur;
”hakikaten dini yasamak ve seraite uygun hareket etmek ehli sünnet vel cemaat yoluna girmege baglidir.veliler kurtulus firkasini temsil ederler.bu büyüklere tabi olmadan kurtulus çok zordur.bunlarin davet ettigi hak yola uymadan kimse felaha eremez.akla,nakle ve kesfe dayali deliller bunu ispat etmistir.bu gerçek hiç degismez.bütün hal ve hayatlari sirati müstakim olan bu zatlarin takip ettigi edep yolundan azicik olsun uzaklasan kimselere yanasmamalidir.böyle kimselerin sohbeti insan için öldürücü bir zehirdir.onlardan sakinilmalidir.”
Bu yolun büyügü sahi naksibend hazretleride söyle buyurur;
”yolumuza girmek isteyen ve bize katilmak isteyen kisinin yapmasi gereken,sohbetimizin tesiri oluncaya kadar bizimle beraber olmasidir.çünkü bu beraberligin sonucunda kendisinin yetenegi ortaya çikar.yolumuz çok ender bulunan kiymetli bir yoldur.bu yol kopmaz saglam bir kulp durumundadir.bu yol hazreti peygamberin yoluna dört elle sarilmak ve ashabi kiramin izini takip etmege dayanir.bizim sohbetimize katilanlarin kalbine ilahi muhabbet tohumlari ekilir.bize düsen görev,müritlerin kalplerindeki kirleri gidermek,kalpte ilahi tohumlarin gelismesini engelleyen zararli maddeleri temizlemektir.kalplerinde muhabbet tohumu olmayan kimseler için yapmamiz gereken,onlarin gönüllerine ilahi muhabbet tohumlarini ekmemizdir.eger bu kimseler elden geldigi kadar hallerini korumaya özen gösteriyor ve feyiz almak için,nefsin engellerini asmak için çaba harciyorlarsa,bu durumda bize düsen vazife,feyiz ve sefkatle onlarin terbiyesi ile mesgul olmaktir.bu terbiye gece gündüz devam eder.onlarin bize uzak veya yakin olmalari fark etmez
Imam-i Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Velinin kalbindeki feyzler, nurlar, günesin ziyasi gibi yayilir. Onu seven müslümanlarin kalblerine akar. Onlarin bu feyzleri aldiklarindan haberleri olmaz. Kalblerinin temizlendigini anlarlar. Karpuzun günes karsisinda olgunlastigi gibi, kemale gelirler. Eshab-i kiram, Resulullahin sohbetinde, böyle kemale geldi.) [M.260]
Arifler demislerdir ki: “Kendi basina büyüyen agaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Verse de meyvesi yenmez. Bir edeb ehlini görmeyen gerçek edeb nedir bilmez. Bildikleri de kendisine yetmez.”
Üstad Bediizzaman hazretleride
''ehli sünnet ve cemaatin bir kisim zahiralimleri ile,ehli sünnetve cemaate mensup bazi siyaset ehli gafil insanlar,tarikat ehli içinde gördükleri bazi suistimalleri ve hatalari bahane ederek,o muazzam hazineyi kapatmak,tahrib etmek ve bir nevi ab-i hayati dagitan o kevser kaynagini kurutmak için çalisiyorlar. oysa esyada kusursuzluk sözkonusu degildir.ehil olmayanlar bir ise girseler,elbette suistimal edebilirler.fakat cenabi hak,ahirette,amellerin muhasebesi dusturiyla,rabbani adaletini,hasenat ve seyyiatin muvazenesiyle gösteriyor.seyyiat üstün gelse cezalandirir,reddeder.hasenat galip gelse mükafatlandiriyor.madem,ilahi adalet böyle hükmeder ve hakikat dahil bunu hak görür.tarikatin yani sünneti seniyye dairesindeki tarikatin-hasenatinin seyyiatina üstün geldigine deliltarikat ehlinin,dinsizligin hucumu zamaninda imanlarini koruyabilmeleridir.siradan,samimi bir tarikat ehli,zahiri bir ilim ehlinden çok kendisini muhafaza edebilir.o tarikat zevki sayesinde ve evliyaya duydugu muhabbet yönüyle imanini kurtarir.günahlarla fiska girebilir ama asla dinsiz olmaz.siddetli bir muhabbet ve metin bir itikadla kutup olarak gördügü mesayih silsilesini,onun nazarinda hiç bir kuvvet çürütemez.TARIKATTAN HISSESI OLMAYAN VE KALBI HAREKETE GELMEYEN,BIR MUHAKKIK ALIMDE OLSA,BU ZAMANIN ZINDIKLARININ DESISELARINE KARSI KENDISINI TAM MUHAFAZA ETMESI ZORLASMISTIR.''
139.NURSI.1.CILT.S.562
tasavvuf risalesi
Imâm-i Gazâli -kuddise sirruh- Hazretleri
hicri besinci asrin en büyük âlimlerindendi ve kendisine “Hüccetül-Islâm” ünvani verilmisti.
Zamanin en büyük ilim merkezi olan Nizamiye medresesi’nde yüzlerce talebe okutuyordu, yüzlerce âlim yetistirdi. Yasadigi devrin bütün ilimlerine vukűfiyet kesbetmisti.
Buna ragmen içindeki boslugu dolduramiyordu, bir türlü tatmin olamamisti.
Nihayetinde tasavvufa yönelmis, on yil kadar süren bir inziva hayatina çekilmis, seyr-ü sülűk yolundaki zevki tattiktan sonra durumunu su sekilde dile getirmistir:
“...Sonra kendi durumuma baktim. Bir de ne göreyim! Dünyevî alâkalar içine dalmis batmisim. Bu alâkalar beni her taraftan sarmislar. Yaptigim islerimi gözden geçirdim. Onlarin en güzeli tedris ve tâlim idi. Fakat bu sahada da ehemmiyetsiz, âhiret yoluna faydasi olmayan ilimlerle mesgul oldugumu anladim. Tedris hakkindaki niyetimi yokladim. Onun da rizâsi için degil, mevki ve söhret kazanmak gayesi ile olduguna kanaat getirdim. Bu hâlimle uçurumun kenarinda bulunduguma, eger durumumu düzeltmek için harekete geçmezsem atese yuvarlanacagima kanaat getirdim.”
“Yakinen anladim ki, sűfiler hakikaten yolunu bulan kimselerdir. Onlarin gidisleri, gidislerin en güzelidir. Gittikleri yol, yollarin en dogrusu, ahlâklari ahlâklarin en temizidir.
Dünyadaki bütün akilli insanlarin akillari, hikmet sahiplerinin hikmetleri, seriatin bütün teferruatini bilen zâhir ulemâsinin ilimleri, onlarin gidisat ve ahlâkindan bir sey degistirmek ve yerine daha iyisini koymak üzere bir araya gelseler, buna muvaffak olamazlar.
Onlarin zâhir ve bâtinlarindaki hareket ve duygularin hepsi, Nübüvvet kandilinin nűrundan alinmistir. Yeryüzünde ise nübüvvet nurundan baska hidâyet rehberi, nűr kaynagi yoktur.” (El-munkizu min’ed-dalâl)
Mevlana Celalettin Rumi hazretleri Mesnevi Serifi’nde : Tasavvuf nedir diye bir uluya sordular: “Gam ve keder zamaninda ferah bulmaktir.” ifadesini kullandi.
Seyh Ebu Muhammed El Ceriri Hazretleri : “Her türlü iyi ahlak ile ahlaklanip her nevi kötü ahlaktan uzaklasmaktir.” demistir.
Cüneyd Bagdadi Hazretleri tasavvufu,” Hakkin seni sende ifna edip kendisiyle ihya etmesidir.” ifadesiyle tarif etmistir.
Reveym b Ahmed Bagdadi : Kendini ’in murad ettigi sey üzerine birakivermen, O’nun Iradesine mutlak olarak teslim olmandir. Üç esas üzerine kurulmustur. Fakr; ’a muhtac olma esasina yapismak, bezl, isar ve cömertligi gerçeklestirerek bunu kendi vasfi haline getirmek, ’a teslim olarak itiraz ve ihtiyari terk etmektir. Canini bagislamaktir. Bunu yapamadinsa sufilerin hezeyanlariyla hiç ugrasma.
Ebu Bekir Sibli : Karsilikli dostluk ve sevgidir. Hiçbir kaygi duymadan ile beraber olmaktir. Yakici bir atestir. Duyu organlarini zaptetmek ve ruhun üfleyislerine kulak vermektir. Tasavvuf sirkdir, ortakliktir. Çünkü tasavvuf kalbi masivadan muhafaza etmektir. Halbuki masiva diye bir sey yoktur.
Amr b. Osman Mekki : Kulun her vakitte, o vakit içinde yapilmasi en uygun olan amel ve ibadetle mesgul olmasidir.
Cafer Huldi : Serefli bir ahlaka dogru yükselmek, kötü ahlaktan yüz çevirmektir.
Ebu Bekir Kettani : Ahlaktir. Seni ahlaken gelistiren tasavvuf, kalp safasi yönünden de gelistirmis olur.