Pir Gavsul Azam (KSA) Hz.leri buyuruyor: “Tıb ilmi, beden sağlığına ait bilgileri öğrettiği gibi, Tasavvuf ilmi de kalbin, ruhun kötü huylardan kurtulmasını öğretir. Tasavvuf yolunda ilerlemekde, iki gaye vardır. Birincisi imanın vicdanileşmesi, yani kalbe yerleşmesi ve şüphe getiren tesirlerle, sarsılmaması içindir. Zikr, her işte ve her yerde her harekette Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni hatırlamak, O'nun rızasına uygun iş yapmak demektir. Tasavvufun ikinci gayesi de ,fıkıh ilmi ile bildirilen ibadetlerin, seve seve kolaylıkla yapılmasını ve nefsi emmareden doğan tembelliklerin, sıkıntıların giderilmesidir. İbadetlerin kolaylıkla seve seve yapılması ve günah olan işlerden de nefret ederek uzaklaşılması, ancak Tasavvuf (tarikat) ilmini öğrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür. Tasavvufa sarılmak, herkesin bilmediklerini görmek, gaybden haber vermek, nurlar ruhlar ve kıymetli rüyalar görmek için değildir. Tasavvuf ile ele geçen bilgilere, marifetlere ve hallere kavuşmak için, önce imanı düzeltmek, İslamiyetin emir ve yasaklarını öğrenip, bunlara uygun iş ve ibadet yapmak lazımdır. Zaten bu üçünü yapmadıkça, kalbin tasfiyesi kötü huylardan temizlenmesi, nefsin tezkiyesi, terbiye edilmesi mümkün değildir. Tasavvuf (Tarikat) bilgileri, Mürşid-i Kamiller tarafından öğretilir. Mürşid-i Kamil, yol gösteren, rehberlik eden yetişmiş ve yetiştirebilen evliyadır. Böyle olan evliyaların, belli usullerle gösterdikleri bu yollara tarikat denilmiştir.”
..........................................
Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri büyük bir Mürşidi Kamil olup, O’nun insanları saadete kavuşturmak için Tasavvufta (Tarikat) takib ettiği usullere ve gösterdiği yola “Kadiriyye Tarikatı” denilmiştir. Hz. Pir (KSA) buyuruyor: “Tarikat, zikir ile Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne kavuşma yoludur. Zikir, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni hatırlamak demektir. Her sözünde ve her işinde, O'nun (CC) emirlerine ve yasaklarına sarılmaktır.”
..........................................
Hakiki yaşamak, nefsinin arzularını, haram ve zararlı isteklerini yerine getirmemek demektir. “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne en yakın olan, ahlakı güzel, kalbi rahat olandır. En üstün amel, kalbin Allah (CC) Hz.leri’nden başkasına yönelmemesidir.”
..........................................
“Bidat yoluna sapmayınız. İtaat ediniz, muhalif olmayınız, sabrediniz. Özünüzü günahtan temizleyiniz. Kirletmeyiniz, hele Mevlanızın kapısından hiç ayrılmayınız.”
..........................................
“Şükrün esası, nimetin sahibini bilmek, bunu kalb ile itiraf etmek ve dille söylemektir.”
..........................................
“Nefsinin peşine düşüp de, rehberi yol gösterici hakiki alimleri (ilmiyle amil olan Evliya) dinlemeyen kimse gerçekten nasipsizdir.”
..........................................
“İnsan kendini Kelime-i Tevhid söylemeye, ‘Lailahe İllellah’ demeye alıştırmazsa, ölüm döşeğinde iken onu hatırlaması ve söylemesi güç olur.”
..........................................
“Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, bir kulunu severse, ona fazla mal ve evlat vermez. Böylece, Allah (CC) Hz.leri’ne olan muhabbetini engelleyecek bir ortak olmamış olur. Çünkü Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Gayyur'dur. İbadette olduğu gibi, sevgide de ortaklığı kabul etmez.”
..........................................
“Kim insanlardan bir şey istiyorsa, Allah (CC) Hz.leri’ni tanımadığı için istiyor. İmanı, marifeti ve yakini zaif olduğu için istiyor.”
..........................................
“Kalb, dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve onun geçici lezzetlerinden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkanı yok, ahireti sevmiş olamaz.”
..........................................
“İyi huy sahibi, insanlardan gelen şeylere aldırmaz. Bu hal ise, herşeyin Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin dilemesiyle olduğunu bilmektendir. Böyle olan kimse, nefsini hakir görür.”
..........................................
“Biliniz ki, cehenneme girmek küfür sebebi iledir. Azabın arttırılması, derecelerin aşağı olması, günah ve çirkin ameller ve işlerledir. Cennete girmek ise, İman iledir. Nimetlerin arttırılması ve yüksek derecelere kavuşmak, Salih ameller ve güzel ahlak iledir. Ahirette olan çeşitli azablar, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin, cehennemlikler hakkındaki gazab ve kızgınlığı, cennette olan çeşitli nimetler ve lezzetler Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin cennetlikleri için olan Rahmeti sebebiyledir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kullarından, dünyada kendine mubah edilen şeyi yiyen, lezzetlerinden istediği şey verilir. Bir kimse, dünyada kendisine mubah kılınan şeyi yemese, Cennetin derecelerinden pay ve nasibini haram etmiş olur. Bir kimse Cenneti inkar etse, cennetten ve cennetteki bütün nimetlerden mahrum olur.”
..........................................
“İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz. Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip, kötülüklerden men edici olması, misâfirperver ve geceleri insanlar uyurken ibâdet edici olması, âlim ve cesûr olması.”
..........................................
“Şükrün esası, nimetin sahibini bilmek, bunu kalb ile itiraf etmek ve dille söylemektir.”
..........................................
”Büyük âlimlere tâbi olunuz. Bid'at yoluna, dinde olmayıp, sonradan çıkarılan şeylere sapmayınız. İtaat ediniz, muhalefet etmeyiniz. Sabrediniz, sızlanmayınız. Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız. Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz. Özünüzü günahdan temizleyiniz, kirletmeyiniz. Hele Rabbinizin kapısından hiç ayrılmayınız.”
..........................................
“Kalb dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkanı yok, ahireti sevmiş olamaz.”
..........................................
“Mümin, insanlara karşı yüzünden sevinçli olduğunu gösterir. Fakat kendi mahzundur. Peygamber (SAV) Efendimiz: ‘Müminin sevinci yüzündedir. Halbuki kalbi mahzundur.’ buyurmaktadır. Müminin tefekkürü, düşünmesi, ağlaması çok, gülmesi azdır. Tebessümü ile kalbindeki hüznü gizler. Dışarıda geçimini temin etmekle uğraşıyor görünür, kalbi Rabbini anmakla meşguldür. Çoluk çocuğu ile uğraşıyor görünür, kalbi Rabbi iledir.”
..........................................
“İnsanlara gösteriş için amel yapıp, sonra da bunu Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin kabul etmesini istemek yakışır mı? Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyaya düşkünlüğü bırak. Sevincini ve neşeni biraz azalt. Biraz hüzünlü ol. Peygamber (SAV) Efendimiz başkasının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı.”
..........................................
“Mü'minin, en önce farzları yapması lazımdır. Farzları bitirdikten sonra, vacib ve sünnetleri yapar. Ondan sonra, nafilelerle meşgul olur. Farz borcu varken sünnet ile meşgul olmak, ahmaklıktır. Farz borcu olanın, sünnetleri kabul olmaz. Ali bin Ebi Tâlib'in (KV) rivâyet ettiği hadis-i şerifte, Resûlullah (SAV) Efendimiz buyuruyor ki: ‘Üzerinde farz borcu olan kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa, boş yere zahmet çekmiş olur. Bu kimse, kazasını ödemedikçe, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri, onun nafile namazlarını kabûl etmez.’ Mümin, bir tüccara benzer. Farzlar onun sermayesi, nafileler de kazancıdır. Sermaye kurtarılmadıkça, kazancı olamaz.”
..........................................
Pir Gavsul Azam (KSA) Hz.leri kötü arkadaşlardan uzak olmayı tavsiye eder, şöyle buyururdu: “Kötü arkadaşları terk et. Onlara sevgi duyma, salihleri sev. Yakının bile olsa, kötü arkadaştan uzak dur. Uzak bile olsa, iyi arkadaşlarla beraber ol. Kimi seversen, seninle onun arasında bir yakınlık meydana gelir. Bu bakımdan, sevgi beslediğin kimsenin kim olduğuna iyi bak.”
..........................................
“Ey oğul! Kötü kimselerle düşüp kalkman, seni, iyi kimseler hakkında kötü zanna düşürür. Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin kitabının ve Resûlünün (SAV) sünnet-i seniyyesinin gölgeleri altında yürü, felâh, bulur kurtuluşa erersin.”
..........................................
“Ey oğul! Senin düşüncen, yiyecek, içecek, giyecek ve dünyâ lezzetleri olmasın. Bütün bunlar, nefsin ve insan tabiatının istediği şeylerdir. Kalbin düşüncesi nerede, nefsin ve tabiatın istekleri nerede? Kalbin düşüncesi Allahü Teâlâ (CC) Hz.leri’dir. Senin düşüncen, Rabbin ve O'nun katında bulunan nimetler olmalıdır. Dünyadan (haram ve şüphelilerden) ne terkedersen, mutlaka bunun karşılığında ahirette ondan daha hayırlısı vardır. Ömründe sadece şu içerisinde bulunduğun günün kaldığını farz et de ahiret için hazırlık yap.”
..........................................
“Ey zavallı! Sana fayda vermeyen şeyler hakkında konuşmayı bırak. Dünya ve ahirette sana fayda verecek işlerle uğraş. Boş işlerle uğraşmayı bırak. Kalbinden dünya düşüncelerini çıkar. Çünkü yakında dünyadan alınacak, ahirete götürüleceksin. Dünyada rahat ve hoş bir hayat arama. Resul-i Ekrem (SAV): ‘Hayat, ahiret hayatıdır.’ buyurdu.”
..........................................
“Müslümanlar hakkında iyi zan sahibi ol. Onlar hakkında niyetini düzelt. Her türlü hayır işi yapmaya koş. Bilmediğin hususlarda ahireti düşünen alimlere sor.”
..........................................
”Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nden dünya ve ahiretin hayırlarını iste. Sakın ‘Ben istiyorum. Fakat Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri vermiyor, ben de bundan sonra istemeyeceğim.’ deme. Duaya devam et. Eğer istediğin şey ezelde senin için takdir edilmiş ise, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nden istedikten sonra, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri onu sana gönderir. Eğer istediğin o rızık ezelde senin için takdir edilmemiş ise, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri seni o şeye muhtaç kılmaz ve kendinden gelenlere rıza gösterme nimetini ihsan eder. Eğer Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri senin için fakirlik ve hastalık dilemiş ise, sen de Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri fakirlikten ve hastalıktan kurtulman için yalvarırsın. O zaman Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri sana razı ve memnun olacağın bir hal verir. Eğer, ezelde borçlu olmak takdir edilmişse ve sen de borçtan kurtulmak için dua edersen, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri alacaklıyı sana kötü muamele etme halinden vaz geçirir. Hatta borcundan azaltma veya hepsini bağışlama haline çevirir. Eğer dünyada borçlu halden kurtarmazsa buna karşılık sana bol sevap verir.”
..........................................
”Ahireti sermayen, dünyayı bu sermayenin kazancı yap. Zamanını, önce ahireti elde etmek için sarf et. Geri kalan vaktini, geçimini temin için harca. Sakın dünyanı sermaye, ahiretini onun karı şeklinde yapma. Böyle yaparsan, dünyadan artan zamanını, ahiretin için sarf edersin. Bu zaman zarfında namazlarını kılmaya çalışırsın. Fakat çabucak kılayım diye, rükünlerine riayet etmezsin. Sonra dünya işlerinden dolayı yorulur ve bitkin düşersin. Geceleri kaza namazı kılmaya fırsat bulamazsın. Yorgunluktan ölü gibi yatar, gündüz de faydasız olursun. Nefsine, heva ve isteğine hatta şeytana tabi olursun. Ahiretini dünyaya karşılık satarsın. Nefsinin kölesi ve onun bineği olursun. Halbuki sen, nefsine binmek, onu yalanlayıp tekzib etmek ve selamet yoluna sokmakla emrolunmuşsun. Bunlar ahiret yolu, Rabbine taat yoludur. Sen, nefsinden gelen istekleri kabul etmekle, kendine zulmettin. İpini onun eline verdin. İsteklerinde, lezzetlerinde, hevasında ona uydun. Sonunda dünya ve ahiretin hayırlısını kaçırdın. Dünya ve âhiretini zarara soktun. Böyle olursa, Kıyamet günü din ve dünya bakımından insanların en müflisi ve en zararlısı olursun. Nefsine uymakla, dünyadan fazla bir şeye ulaşamadın. Eğer nefsini ahiret yoluna çekseydin, ahiretini esas ve sermaye kabul etseydin, dünya ve ahiretini kazanırdın. Nefsin kötülüklerinden korunur, iyilerden olurdun. Eğer dünyaya rağbet etmeyerek, kötülüklerden uzak kalarak Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’ne itâat edersen, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin has kullarından olursun.”
..........................................
“Kardeşinin sana yaptığı nasihatı kabul et. Ona muhalefet etme. Çünkü o, senin kendinde göremediğin şeyleri görür. Bunun için Resûl-i Ekrem: ‘Mümin, müminin aynasıdır.’ buyurmuştur. Mümin, din kardeşine yapmış olduğu nasihatlerde samimidir. Onun göremediği şeyleri bildirir. Ona, iyilikler ve kötülükler arasındaki farkı gösterir. Ona, lehinde veya aleyhinde olan şeyleri anlatır.”
..........................................
“Acele etme. Acele eden, ya hata yapar veya hatalı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isâbet kaydeder veya isabet etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek. Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’ndendir. Umumiyetle aceleye sebep, dünyalık toplama hırsıdır. Kanaat sahibi ol. Kanaat bitmeyen bir hazinedir.”
..........................................
“Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nden hakkıyla haya ediniz. Gaflette olmayınız. Zamanınız, zayi olup gidiyor. Halbuki siz, yiyemeyeceğiniz şeyleri toplamak, ulaşamayacağınız şeylerin peşinde koşmak, oturamayacağınız binaları kurmakla meşgul oluyorsunuz. Bütün bunlar size, Rabbinizin huzurunda hesap vermek için duracağınızı unutturuyor. Halbuki Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’ni anmak, ariflerin kalblerinde yerleşir. Onların kalblerini kuşatır. Onlara, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’ni hatırlamaya mani olan her şeyi unutturur.”
..........................................
“Senin dilin güzel ve tatlı, yüzün ise kötülüklerden kurtulmuş gibi gülüyor. Ya kalbinin hali nasıl? Cemaat içinde iyi görünüyorsun, ya yalnız iken, yanında kimse yok iken nasılsın? Göründüğün gibi değilsin. Sen namaz kıldığın, oruç tuttuğun, hayır işleri yaptığın zaman, eğer bunları sırf Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin rızasını gözeterek yapmazsan, nifak üzere ve Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nden uzak olacağını bilmiyor musun? Şimdi Allah (CC) Hz.leri için yapmadığın bütün işlerin, bütün sözlerin, adi vee bayağı niyetlerin için tövbe et.”
..........................................
“İnsanlara gösteriş için, onların rızalarını almak için amel yapıp, sonra da bunu Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin kabûl etmesini istemek yakışır mı? Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyaya düşkünlüğü bırak. Sevincini ve neşeni biraz azalt. Biraz hüzünlü ol. Çünkü sen, hüzün evinde ve dünya hapishanesindesin. Resûl-i Ekrem (SAV) daima tefekkür ederdi. Sevinçleri az, hüzünleri çoktu. Az gülerdi. Sadece başkasının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı.”
..........................................
“Kulun Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’ni sevmesinde samimi olup olmadığı, başına bela ve musibet geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musibet geldiğinde sabır ve sükun halini muhafaza edebiliyorsa, o gerçekten Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’ni seviyor demektir. Musibet ve fakirlik zamanında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alamet yapıldı. Birisi Peygamber (SAV) Efendimiz’e: ‘Ben seni seviyorum.’ deyince; ‘Fakirlik için bir elbise hazırla.’ buyurdu. Bir başkası gelip Peygamber (SAV) Efendimiz’e: ‘Ben Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’ni seviyorum." deyince ‘Belâ için elbise hazırla.’ buyurdu.”
..........................................
“Halinizden şikayette bulunmayın. Sabredin, feryad etmeyin. Doğruluk üzere devam edin. İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin. İçinde bulunduğunuz istenmeyen hallerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin. Daima ümitli olun. Birbirinize düşman değil, kardeş olun. Birbirinize buğz etmeyin.”
..........................................
“Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin rızası için yapılan sabırlar ve tahammüller, asla karşılıksız kalmaz. Onun için bir an olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükafatını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhur olan, bu lakabı, bir anlık cesareti neticesinde kazanmıştır. Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri Kur'an-ı Kerim’de mealen: ‘Şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir.’ buyuruyor.”
..........................................
“Hayatta olduğunuz müddetçe, ömrü fırsat biliniz. Bir müddet sonra hayat kapısı kapanacak, bu dünyadan ayrılacaksınız. Gücünüz yettiği müddetçe hayırlı işler yapmayı ganimet biliniz. Tövbe kapısı açıkken ve elinizde bu imkan varken bunu fırsat biliniz. Tövbe ediniz. Dua etmeye imkanınız varken, dua ediniz. Salih kimselerle beraber olmayı fırsat biliniz.”
..........................................
“Kabirleri ziyaret ediniz. Sâalih kimseleri de ziyaret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle yaparsanız, her şeyiniz düzelir.”
..........................................
“Mümin kimse küçük günahları da büyük görür. Peygamber (SAV) Efendimiz: ‘Mümin kimse, günahını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise, günahını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür.’ buyurdu.”
|